Dost Türküler

Dostun, dostluğun sırrını dizelerle ezgileştiren, canlığı, kanlığı anlatan sözleri notalarla buluşturan, anadolunun bağrından çıkmış ozanların, pirlerin deyişlerini insanlığa armağan eden nağmelerdir onlar. Sayılarının hayli kabarık olması bile bu topraklarda dosta ve dostluğa verilen önemin göstergesidir.

Aydost
Dost Dost
Dostlar Merhaba
Dost Hasreti
Gelmesin Ey Dost
Dost Yarası
Dostum Dostum
Düşenin Dostu Yokmuş
Yine Dosttan Haber Geldi
Kınamayın Dostlar
Dostum Hallerimi Sorma
Bir Gönlüme Dost Bulamadım
Dost Bildiğim Ele Döndü
Dost Dost Diye
Dost Yüzün Gördükçe
Dost Kıymetini Bilmezimiş
Dostlara Selam
Dostun Bahçesine
Seherde Uğradım Dostun Bağına
Ya Gel Dost
Bugün Dost Yaralanmış
Dost Cemalin Benzer
Dost Elinden Gelen Turnam
Dostlarım
Dosta Bizden Selam Olsun
Vefasız Dost
Dostun Cemali
Dost Merhaba
Ya Dost
Dost Nazarı
Bu Yarayı Dosttan Aldım
Bizim Dostlar
Dost Gelsene
Dosttan Gelen Sitem
Gelmiyor Haberin Dost Nerdesin
Dost Uyan
Geçti Dost Kervanı
Dostum Halimi Sorma
Dostun Dergahı

Dinler Arası Sevda Türküleri

Dinler arası diyalog türünden saçmalıklar kadar, ısmarlama ilahiler yazan Samuel Huntington gibilerinin medeniyetler çatışmasına da inanmadım hiç. Kuşkusuz din insanlığın evrimi ile alakalı. Ne musevilik ilk ortaya çıkmaya başladığı zamandaki kadar tutucu, ne hristiyanlık hümanist ne de müslümanlık savaş çığırtkanı.

Toplumlar birbiriyle mülkiyet kavramını öğreneli beri savaşıyor. Bu savaşlarda dinin motif olarak kullanılmasının tarihi savaşlar kadar eski değil. Din savaşlarda insanları motive etmek için kullanılalı beri biri diğerini dinsizlikle, kafirlikle suçladı ki böylece ekilen düşmanlık tohumları tutsun. Bazıları dini amaç olarak lanse ederken bile kendi kişisel, ailesel ya da sınıfsal statüsünün aracı olarak kullandı.

Yazar Hüseyin Irmak'ın bu güzel çalışmasının en sevindirici tarafı insanların aslında savaşmak zorunda olmadıklarını içten içe hissettirmesi. İddia ettiği gibi eserler çalıntı olmayabilir benzer olabilir ki bu şunu gösterir aynı topraklarda yaşayan insanlar benzer şeylerden hoşlanıyorlar. Yerin eskileriyle yeni gelenler zamanla birbirlerine benziyorlar. Neden bir caz ya da latin veya kızılderili ezgisi değil de aynı coğrafyada yüzyıllardır yaşamış insanların ürettiği müzik o yöreyi sonradan yurt edinmiş insanlar tarafından da seviliyor. Şahsen ben bu kitaptan bunu çıkardım. Çalıntı olarak adlandırılması da hiç umurumda değil. Yeniden yaratanları insanların ortak beğenisine sunup insanlığa mal ettikleri için alkışlarım bile.
Nice çalıntı eser var ki unutulmak bir yana hiç beğenilmemiş bile.

İlgili haber >>>>

Bodrum Hakimi

Bir türkü' ki her sözcüğü yürek dağlayan, bir ağıt ki ölümün soğuk yüzüyle içimizi ısıtan, bir efsane ki bilenleri soluksuz bırakıp, duyanları meraklandıran. Bir türkü dostu olarak bilinen hikayesine özellikle Bodrum'da dinlediklerimden sonra asla inanmamıştım. Kaldı ki Bodrumda iz bırakanlar takviminde de başta nüfus bilgileri olmak üzere hakkındaki bazı şeyler yanlıştı.

Kişisel kanaatim adı geçince susması ve başını öne eğip yüzünü karartması yöre halkının kendisine olan sevgisinin ve saygısının bir göstergesi idi. Ne de olsa dinen sakıncalı yani günah olanı seçmişti. Sebebi ne olursa olsun Tanrı'ya karşı gelmekti yaptığı.

Tam adı: Fatma Mefharet Tüzün. Doğum Tarihi: 1914. Doğum Yeri: İzmir. Gerçek nüfus kayıt bilgilerinin Bodrum'da iz bırakanlar takvimiyle tamamen çelişmesi filme de konu olmuş intihar nedeninin gizlenme sebebi için yeterince ipucu teşkil ediyor. Gerçek intihar sebebi kendi el yazısıyla hakimi olduğu mahkeme katibine teslim edilerek vasiyetinde gömüleceği yere kadar belirtilmişken böylesine gizlenmesi aşka, aşklara olan inançsızlığımızdan olsa gerek. O aşık olup nişanlandığı insan haricinde başka bir insanla hayatını paylaşamayacağı için kalemini kendi için kıran yüce bir insandı.

Daha fazlasını, ayrıntısını merak eden Belkıs Öztin Koparanoğlu'nun, Antalya simge kitabevinden 2002'de çıkmış kitabını bulup okur. Buraya kitaptan ayrıntı alıp yazmak hocaya saygısızlık olur kanaatindeyim.

Dinlemek için >>>>

Neşet Ertaş

Türkü baba olarak da bilinen, söz zanaatkarı, saz virtüözü yaşayan efsane dörtlükleriyle kendini şöyle özetlemiş:

Bin dokuzyüz otuzsekiz cihana
Kırtıllar köyünde geldin dediler
Babama Muharrem, anama Döne
Dediysen Ata’yı bildin dediler

Dizinde sızıydı anamın derdi
Tokacı saz yaptı elime verdi
Yeni bitirmiştim üç ile dördü
Baban gibi sazcı oldun dediler

O zaman babamdan öğrendim sazı
Engin gönül ile Hakk’a niyazı
O yaşımda yaktı bir ahu gözü
Mecnun gibi çölde kaldın dediler

Zalım kader devranını dönderdi
Tuttu bizi İbikli’ye gönderdi
Babam saz çalarken bana zil verdi
Oynadım meydanda köçek dediler

Anam Döne İbikli’de ölünce
Tam beş tane öksüz yetim kalınca
Beşimiz de Perişan olunca
Babamgile burdan göçek dediler

Yürüdü göçümüz Tefleğe doğru
Bu hali görenin yanıyor bağrı
Üç aylık çoçuğun çekilmez kahrı
Bunlara bir ana bulun dediler

Yozgat’ın Kırıksoku Köyü’ne vardık
Bize ana yok mu diyerek sorduk
Adı Arzu dediler bir ana bulduk
İşte bu anadır buldun dediler

En küçük kardaşı kayıp eyledik
Onun için gizli gizli ağladık
Üstelik babamı asker eyledik
Yine öksüz yetim kaldın dediler

Zalim kader tebdilimi şaşırttı
Heybe verdi dalımıza devşirtti
Yardım etti Yerköy’üne göçürttü
Biraz da burada kalın dediler

Yerköy’den Kırıkkale’ye geldik
Babam saz çalarken biz çümbüş aldık
Kırşehir’e varınca kemanı çaldık
Aferin arkadaş çaldın dediler

Yarin aşkı ile arttı hep derdim
Babamı bir yere dünür gönderdim
Başlık çok istemişler haberin aldım
İstemiyor yarin seni dediler

Kırşehir’de yedi sene kalınca
Düğün düzgün hepsi bize gelince
Burada herkese yer daralınca
Ankara’ya gider yolun dediler

Ankara’da (sünnetçi) Veysel Usta’yı buldum
Epeyce eğleştim, evinde kaldım
Yüz lirayı verip bir yatak aldım
Etti isen böyle buldun dediler

Bir ev kiraladım münasip yerde
Kaldı kavim kardaş hep Kırşehir’de
Bu aşk hançerini vurdu derinde
Çaresini bulamazsan ölün dediler

Yarin aşkı ile döndüm şaşkına
Arada içerdim yarin aşkına
Canan acımaz mı garip dostuna
Buna da içeriye alın dediler.

Bunun üzerine söylenecekler şiirin bittiği yerden sonrakiler kuşkusuz. O'na bozkır'ın tezenesi sıfatının kondurulmasına neden olan süreç bundan sonra başlıyor belki de.

Erdoğan Atakar tarafından hazırlanan belgeselde Neşet Ertaş kendisine Yugoslavya’da hapishanede iken Yaşar Kemal’in "Bozkırın Tezenesi"ne geçmiş olsun yazılı bir kitap yolladığını ifade eder. Buradan anladığımız kadarıyla bu sıfat anadolu insanını roman ve hikayeleriyle en iyi anlatan yazar Yaşar Kemal'in kendisini bir taltifidir. Bu sıfat hem bu belgesele isim olmuş ve bu sayede büyük bir yazarın ustaya layık gördüğü sıfatın halk tarafından da benimsenmesini sağlamıştır.


Yaratıcı yeteneği ile okuduğu eserleri yeni baştan öyle bir yorumlar, ona öyle bir ruh ve hava verir ki, adeta yeni bir beste ile karşı karşıya olduğunuzu dahi sanabilirsiniz. Bu durumu, yeteneği, kültürü ve birikimi oldukça sınırlı sığ ve sıradan sanatçıların yorum adına yaptıkları "dejenerasyon" ile karıştırmamak gerekir. Çünkü Neşet Ertaş kendisine ait olmayan bir türküyü bi1e öyle bir okur ve yorumlar ki, o türkü o şekliyle yıllar öncesine ait bir Neşet Ertaş türküsü gibidir artık.

Olağanüstü denilebilecek yeteneği, geleneğe hakimiyeti, gelenekten kopmadan yeniye bağlılığı, yeni zamanların modern zevk ve eğilimlerini gözeten diri ve uyanık tecessüsü ile Neşet Ertaş, hep gündemde kalmış bir sanatçıdır. O, ismi bağlama ile özdeşmiş ve adeta bu dünyaya türkü söylemek için gelmiş gerçek bir türkü ustası. Türküyü bağlamaya, bağlamayı türküye bu kadar yakınlaştıran ve yaklaştıran, adeta birbirlerinin içinde -kendisi ile birlikte- eritip yok eden ikinci bir sanatçı bulmak öyle sanıldığı kadar kolay olmasa gerek.

Neşet Ertaş´ın sanatı; müziğin özünü, ruhunu kavrayan birinin, hiçbir yapmacıklığa yönelmeden, olduğu gibi kendini, kendi özünü ve hissettiklerini saza, söze dökmesidir.

Hem dinleyip hem de hakkında daha fazlası için; >>>>>
Nil Karaibrahimgil olayı için >>>>

Söz Zanaatı

San'at ve zanaat aynı şey değil kuşkusuz. Ancak her ikisinin de yaratıcılık gerektirdiği şüphe götürmez. Sözün sanat olmuş hali malum şiir, roman, hikaye, makale, anı ve benzeri edebi türlerdir. Sözün zanaat olmasından kasıt özlü ve güzel söz söyleyebilme yeteneğidir. Nevi şahsına münhasır söylenmiş özlü sözler zamanla dillere pelesenk olup literatüre yerleşir. -"ki bunlara atasözü de denir.-" Sözün sahibi belli ise o kişi artık insanlık nezdinde bir söz zanaatkârıdır ve düşünür, filozof gibi adlarla anılarak üstad, usta, guru gibi sıfatlar kondurulur. Kadim toplumların liderleri, önde gelenleri bu konuda eskiden beri revaçta olmakla birlikte günümüzde sıradan sayılabilecek insanların da bu konuda uzman olduğunu söylemek hiç de yanlış değildir. İnternet ortamında özellikle sözlük benzeri oluşumlarda bu insanlardan binlercesi ile karşılaşmak mümkündür. Bazen özellikle seçilmiş bir mahlas bile sayfalarca anlatıma bedel olan bir söz zanaatı yumağı olabilir.
şın
 

Design in CSS by TemplateWorld and sponsored by SmashingMagazine
Blogger Template created by Deluxe Templates